
GÜL YATAĞI
Gül yatağından serili bir yerde
Hırçın bir rüzgârın tokat gibi çarptığı bir histi sizinle buluşmamız.
Gül ve rüzgâr bir şeyler fısıldardı.
Peki siz hangisiydiniz?
Nefesinizle uyanan dağlar, göz kapaklarınızdan
yorgunca sırtını güneşe dönerdi.
Göçebeydiniz.
Ve bu göçebeliğiniz hoyratça yaşama kavuşurdu.
Görmediğimiz diyarlarda seyreylerdiniz.
Ve mutlaka bir müzik eşliğinde,
gökyüzünün bulutsuz maviliğinde dans ederdiniz.
Bilirdik siz olduğunuzu.
Bir Fikret Kızılok şarkılığında akşamların harmanlandığı mevkiler evinizdi.
Gökte esen turnalar eşlikçiniz,
Kapı aralığında biten çocuklar umudunuza üflerdi.
Yolun sonunda bir yere varmak değil
Olduğunuz kişiye ulaşmanın hasretiydi içinizde yanan.
Varamadığınız uçurumlarda
'Beni bul' tabelaları birikirdi.
Kurşuni renkler dökülürdü ağzınızdan bal niyetine.
Yıldızlar kaymasın diye dua ederdiniz elleriniz gökyüzünde.
Şimdi, rüzgarında kurumanın tam zamanı
İpe sarılı çarşaflar gibi.
Hoyratça salınmalı kıyılarında.
Ve bir elveda türküsü mırıldanmalı dudaklarda.
Mardin-Midyat yolunda...