Emel Yaman : Kırık Aynalar - Bölüm 2 ve 3

KIRIK AYNALAR

Bölüm 2: O Günden Sonra

  Yağmur damlaları hâlâ omuzlarındayken, Leyla’da adı konmamış bir değişim sessizce yeşerdi. Ruhunun kuytularından eski bir melodi yükseliyordu; hem uysal hem de inatçı.

  Çevresindekiler, bu yeni hâlini fark ediyordu. “Seni böyle görmeyeli uzun zaman oldu.’’  Övgüyle sitem arasında savrulan sözleri duymazlıktan geliyordu.

  Sabahın ilk ışıklarıyla masasına oturuyor, B. ofisten ayrılmadan yerinden kımıldamıyordu. Dışarıdan tutkulu ve disiplinli biri gibi görünüyordu. Oysa içinde büyüyen bir boşluğa ev sahipliği yapıyordu.

  B’ye duyduğu ilgi, masum bir hayranlığın ötesine geçmişti. Her bakışta gizli bir anlam arıyor, her sözcükte bir sır bulmaya çalışıyordu. Onu izlemek ritüele dönüşmüştü. B. bu ilgiyi sezince geri çekildi. Sözcükleri daha titiz, tavırları daha mesafeliydi artık. Aralarında görünmeyen ama hissedilen bir duvar örülmüştü; soğuk ama nazik, uzak ama kesin.

  Kahve, bu sessizliğin en sadık tanığıydı. Artık bir içecek değil, anlamın ta kendisiydi. Leyla, Guatemala’nın ince asidik dipnotunu keşfederken, her fincanda küçük işaretler arıyordu. B ile paylaştığı kısa kahve molaları, zamanı yavaşlatıyor, dünyayı susturuyordu. Her yudum bir bağlılıktı; sözsüz, karşılıksız ama içten. 

  Bir sabah, her şey yerinden oynadı. B.’nin şehirden ayrılacağı haberi, kelimelere düşmeden zihnine çarptı. Ruhunda ince çatlaklar oluşmaya başladı. Sızısı tüm bedenine yayıldı.

  Mesai bittiğinde kendini direksiyonun başında buldu. Kontağı çevirdi fakat gaza basamadı. Elleri direksiyona kenetlenmiş, bakışları sabit bir noktaya takılı kalmıştı. Gözyaşları anlamını bilmediği bir acıyla, usulca yanaklarından akıyordu. Nereye gideceğini düşünmeden, alışkanlıkla Ayşe’nin evine sürdü.

  Ayşe uzun zamandır, onun sesindeki titremeyi, gözlerindeki o ışığı fark ediyordu. Leyla, koltuğa yığılırken yanına sessizce yaklaştı. Başını eğip fısıldadı:

  “Leyla, belki farkında değilsin ama sen aşıksın.’’

  Bu sözler, kilitli bir kapıyı ansızın araladı. İçinde derin bir sessizlik çınladı. Kalbinin kıpırtısını duydu. Gözlerini kaçırmadan, neredeyse kendine itiraf edercesine mırıldandı:

  “Aşk mı?”

  O an, tüm inkâr toprağın altına gömüldü. Ama Leyla bilmiyordu ki bu sevda B’ye mi aitti; yoksa onun yokluğunda büyüyen kendi boşluğuna mı? Sahi aşk neydi ki?

  Aylar sessizce geçti.  B. artık yoktu; geriye yalnızca Leyla’nın zihninde usulca yaşayan bir hayal kalmıştı. O da sustu, çalıştı, unutur gibi yaptı. Mesailer uzadı, kelimeler azaldı. İçindeki boşluk hep aynı görünmez bir çukur gibiydi. Derin, ısrarcı ve soğuk.

  Tâ ki bir gün durup anladı ki; kaçış yoktu. B. bir hayale dönüşmüştü. Bu kabul, yeni bir başlangıcın en yalnız haliydi.

 

 

 

Bölüm 3: Aynada Kırılan Gerçeklik:

  Sabahın ilk ışıkları perdeleri okşadığında, Leyla derin bir nefes alarak gözlerini açtı. Gece boyunca içinde çınlayan yalnızlık, pencereden süzülen o soluk ışıkta yeniden kendini hissettiriyordu. Sırtını yatak başına yaslarken göğsündeki taşlaşmış ağırlığı hissediyordu. Ayağa kalkıp, titreyen adımlarla odanın diğer ucundaki saklı aynaya doğru yürüdü. Kalbindeki boşluğu görmek, belki de kabullenmek zorundaydı artık.

  Leyla, aynanın karşısındaydı. Yüzüne baktı; tanıdık ama bir o kadar yabancıydı o suret.

  “Bu ben miyim?’’ diye geçirdi içinden.  Yıllardır inandığı, o ‘öteki’ gerçekten o muydu? Yoksa, başkasının gözlerinde var olmaya çalışan bir hayal miydi?

  B’yi ilk gördüğü anı hatırladı.  Zamansız bir dönüm noktasıydı o vakit. Şimdi her şey daha berraktı. O, Leyla’nın zihninde başka bir varlığa bürünmüştü.

  İçini buz gibi bir yalnızlık dalgası sardı. B’ye yüklediği anlamlar, kumdan kaleler gibi dağılıyordu. Yıllarını gerçekte sahip olamadığı birine adadığını fark ediyordu.  O hayal kendi varlığını gölgede bırakmıştı.

  Yansımasına yeniden baktı. Gözlerinin derinliklerinde ardı arkası kesilmeyen sorular rahat bırakmıyordu onu: “Ben kimim? Kendi gerçekliğimi mi yaşıyorum, yoksa bir hayalin içinde mi kayboldum?’’

  Derin bir nefes aldı. Aynadan uzaklaşırken, ilk kez duyduğu ses, kararlıydı: “Artık kendi yıkıntılarımı toplamak zamanı...’’