Şehir İklimleri; Ankara
Çocukluğum Ankara.
Dizime kadar karsın,
Hala,
Şu yaşıma dek hatıralarınla, fotoğraflarımla, anlatacaklarımla, yazımın miladı.
Ben sende, sokakları uyumuş, büyümeyi oyunlarımızla unutmuştum.
Şiiri sende sormuştum, kafiye nedir? Mısralarım ne değildir?
Ben seninle şair olmuştum.
Mevsimler geçmişti, kavaklar eserdi, yokuş aşağı seni dillendiren bir seyrin kapısından çıkıp gitmiştim.
Dönerim, dönerim, dönecektim, hiç gitmek istememiştim. Dönmek isteyişimle, İstanbul’u hiç sevememiştim.
Şehirlerarası konuşmalarda, söylentiler vardı hep seninle benim aramda.
Çocukluğum Ankara.
İğdeler Mamak lojmanlarında kalmadı, güvercinler Hacı Bayram Veli camiisinde uçmayı bırakmadı, Kızılay’da simit sarayı o şarkıları çalmayı unutmadı, Gençlik Parkı’nda eğleneceklerim hala vardı.
Seyre gider o garın, gelen yolcusu benden sorulmadı.
Uzun ince bir yol, hep beni bekliyordu Aşti’de, benim sana her gelişimde.
"Anlatılması öyle zor (yahut öyle kolay) bir şey vardır ki rüzgarında bağrışılmaz, konuşulmaz, yüksek sesle gülüşülmez ankara garı’nda. o kadar ki kalkacak trenlerini ses-büyütenlerle haykırdığı zaman boş bulunursa insan şaşırır, başka bir dünyadan sesleniyorlarmış gibi."
Nazım Hikmet