Merve Altıparmak Yılmaz : İyimserliğin Faturası

İYİMSERLİĞİN FATURASI

Her dönemin kendi anlayışına göre çeşitli biçimlerde ele alınıp tanımlanan “kötülük” ve kötülüğünün tarihteki yolculuğu, sanıldığından daha çetrefillidir. Mitolojik, rasyonel ya da herhangi bir eksende kötülük üzerine pek çok söz söylenmiş; küçük ölçekte bireye, büyük ölçekte insanlığa verdiği acı çeşitli eşkâllerde günümüze dek gelmiştir. Kötülüğün tanımıyla ilgili bir dizi bakış açısı ortaya atıladursun, dengelenmemiş iyimserlik halinin de akıllara gelmeyen bir çeşit gizil kötülük olduğunu belirtmek gerekir. Bu noktadan hareketle, insan ruhu ve bedeninin yalnızca sistematik bir kötülüğe maruz kalması gerekmez. Dengelenmemiş bir iyimserlik hali de pekâlâ kişide en derin yarayı açabilir.

Tahammül gösteremediğiniz ne varsa şükretmeniz gerektiğini telkin eden birileri mutlaka olmuştur. Bir derdinizden bahsettiğinizde hemen sizden daha ağır dertlerle boğuşan insanların olduğunu söyleyip hislerinize set çeken de. Başınıza gelen mutsuz edici bir olayı anlattığınızda daha kötüsünün de olabileceğini söyleyip teselli ettiğini zanneden de. Eski dönem şartlarıyla günümüzü kıyaslayıp daha rahat bir dönemde yaşadığınızı ima edip sinir bozan eski topraklarla illa karşılaşmışsınızdır.

İşte kendine bir denge tutturamamış bu iyimserlik hâlinin literatürde güzel bir karşılığı bulunuyor. Adı da “obnoxiously optimistic”. Yani sinir bozucu, rahatsız edici iyimserlik… İçinde iyimserlik geçen bir çeşit kötülük aslında. Peki dilimizde bir karşılığı var mı? Tam anlamıyla olmasa da var. Kötü sonuçlanmış bir işin çok önemsiz iyi bir yanını bularak sevinme durumu için kullandığımız “Züğürt tesellisi”. Korkarım bu sinir bozucu iyimserlik durumu, yerel değil de evrensel boyuta ulaşmış gibi görünüyor.

Karamsarlığı ve kötümserliği ile nam saldığı bilinen -ki onun aslında karamsar/kötümser olmadığını, aksine kötülüğün bu dünyanın bir gerçekliği olduğunu vurgulamasından dolayı böyle nitelendirildiğini düşünüyorum- ünlü Alman filozof Arthur Schopenhauer; iyimserliğin, gerçekliğin yerini almış temel bir yanılgı olduğunu belirterek bana göre zehirli iyimserliği layıkıyla özetliyor. Ayrıca iyimserlik denen şeyin insanın acılarını hafife aldığını, her an mutlu olmanın idealize edilmemesi gerektiğini, mutluluk sanılan şeyin çoğu zaman anlık tatminlerden ve yanılsamalardan ibaret olduğunu belirtiyor.

Yaşam yolculuğumuzdaki kötü durumlara odaklanıp takılı kalmak kadar onları problem olmaktan çıkararak daima olumlu bir yanını bulmaya çalışmanın da sağlıklı bir bakış açısı olmadığı aşikâr. Çünkü sorunlar, henüz onlara bir çözüm arayışına girmeden sorun olmaktan çıktığı için birey zamanla koşulsuz bir kabul sürecine girebiliyor. Koşulsuz kabuller de insanın hayatta kalma ve sorunlara karşı çözüm üretme mekanizmasını gizliden tüketiyor. Bireyin yaşamındaki itici güçlerden birinin, içinde bulunulan halden rahatsızlık duyma hissi olduğunu düşünürsek; yeterince rahatsızlık duymayan bireyin, değiştirim gücünü devreye koyan itici güçten yoksun kalacağını söylemek mümkün.

 Ters dönmüş bir kaplumbağa olduğumuzu hayal edelim. O an tepetaklak olduğumuz için manzaramız muhtemelen güzel bir gökyüzü olacaktır. Bu durumda manzaranın güzelliğiyle birlikte uçtuğumuzu zannedip bir güzel sevinmeyi tercih edebilir -ki ters döndüğümüz gerçeğiyle bir süre sonra yüzleştiğimizde her şey için çok geç olmuş olabilir- ya da ters döndüğümüzü anladığımız an orantısız bir çabayla dönmeye çalışıp enerjimizi kısa sürede tüketip ölebiliriz. 

Uzun lafın kısası, daimî mutluluk arayışı veya bu arayışın telkini, kişiyi gerçeklikten uzaklaştırıp anlık rahatlamalar sağlayabilir. Bu yüzden her koşulda mutlu kalabilmenin değil de gerçekliğe ulaşmanın idealize edilmesiyle daha dengeli bir yol tutulabilir. Bunu sağlamanın yollarından biri de iyimserlikle değil, sanat ve felsefeyle yaşamaktır. Schopenhauer da benzer bir noktaya temas eder. Çünkü o dünyaya sanat ve felsefeyle bakılması gerektiğini işaret ederek bireylerin ihtiyaçları olan rahatlamayı yine onlarla sağlayabileceklerini düşünür. Bugün yaşam amacı ve mutluluğu tüketime odaklı olan yeni nesle ilişkin çoğu problemin kaynağı da aslında budur. Nitekim maddi mutluluğu idealize etmenin, düşünce ve imgelemden uzak olmanın, sorgusuzca kabullenmelerin, sanat ve felsefeden yararlanmamanın ağır bir faturası olacaktır. Üstelik züğürt tesellisine yer vermeksizin bu faturanın kime kesileceği de aşikârdır.