Nurgül Karabağ : Bir “Yüz” ne söyler?

BİR "YÜZ" NE SÖYLER?

 

“Hepimiz her şeyden dolayı

herkese karşı suçlu ve

sorumluyuz. Ben daha çok!”

Dostoyevski

Bir “Yüz” ne söyler? : Bedir Dahlan ve Öteki’ne Karşı Sorumluluğu Yeniden Hatırlamak

Ötekine karşı sorumluluğu felsefesinin başlangıcına yerleştiren Fransız filozof Emmanuel Levinas, Hitler döneminde Yahudilere uygulanan soykırımda yakınlarını kaybetmiş, yaşananlardan ciddi anlamda etkilenerek ben’e fazlasıyla sorumluluk yükleyen ve daima her şeyden dolayı kendisini sorumlu görmesini hatırlatan etik bir felsefe geliştirmiştir. En yakınlarının soykırıma uğrayışını gören ve dünyanın geri kalanının, ötekileri için bir şey yapamayışını yaşayan bir düşünürün ötekine karşı sonsuz sorumluluk içeren bir etiği bencil ben’e öncel kılması tesadüf olarak değerlendirilemez elbette.

Levinas, benim karşıma ötekini koyar. Buna göre öteki, benim dışımda kalan başka insanı ve aynı zamanda mutlak Öteki olarak Tanrı’yı ifade eder. Bu yazıda söz konusu edilen öteki, başka insanı ifade etmektedir. Levinas’a göre ben başlangıçta yalnız ve bencildir. Tüketilebilir nesneler dünyasında, tükettiklerinin kölesi konumundadır. Benin bu köleliğinden ve bencilliğinden kurtularak özgürleşmesi ancak kendisi dışındaki başka bir insana; ötekine açılmasıyla mümkün olur. Ben ötekine açılarak bencilliğini aşar ve ötekine karşı sorumluluğu üstlenir. Benin öteki ile karşılaşması ve onun sorumluluğunu üstlenmesi etik bir karşılaşmadır. Benin yalnızlığı ve bencilliği başlangıçta anlama sahip değildir; ancak öteki ile karşılaşma sonucunda anlam kazanır. Bu nedenle Levinas, felsefesinin başlangıç noktasına etiği koyar. Benin öteki ile kurduğu bu etik ilişki benin kendi içine kapanmışlığından sıyrılmasını sağlayan sosyal bir mucize gibidir. Ötekini tanımadan önce benin özgürlüğü yıkıcı, zararlı bir özgürlüktür. Öteki ile etik karşılaşma, ben’in özgürlüğünden şüphe duymasını sağlar. Öteki, benin masum olmadığını açığa vurur. Sınırsız özgürlüğünün yarattığı yıkıcılığı ve katliamları görmeye zorlar. Böylece ben, ötekinin yüzünde sebep olduğu yıkımı görür ve bu yıkımdan utanır. Ben öteki ile karşılaşana kadar özgürlüğünün mutlak olduğuna inanır ancak öteki bene bunun bir yanılsama olduğunu gösterir. Öteki ile yüz yüze geliş benin özgürlüğünün kendinde haklı olmadığını ortaya çıkarır. Ve böylelikle öteki bene özgürlüğünün amacının öteki olduğunu hatırlatır. Benin yıkıcı özgürlüğünden temizlenmesi, etik varoluşa imkân veren bir koşuldur. Etik varoluşun kendisi ise öteki için sorumluluktur.

Öteki ile karşılaşıldığında ilk görülen onun yüzüdür. Ötekinin yüzü anlamın kendisidir ancak yüz sadece görüldüğü şekliyle biçimsellikten ibaret değildir. Onu görmek, tanımak onu tam anlamıyla bilmek değildir. O sonsuz farklılığa sahiptir ve tanıma yoluyla nüfuz edilebilir bir nesne değildir. Tanımak; yüzü nesneleştirip, dondurup kavramsallaştırmak ve bir nesne düzeyine indirgemekse eğer yüz, bilgiye nesne edilemeyen, tanımlanamayan ve kavramsallaştırılamayandır. Yüz benin karşısına çıkarak çok uzaklardan gelen bir yabancı olduğunu öğretir. Yüz, düzenin ve kuralların ötesinde olan sıra dışı bir yabancıdır. O, çıplak ve savunmasızdır. Bu haliyle yüz merhamet diler. Bu sözlü değil sözsüz bir ifadedir ve ötekinin yüzünde okunur.

Ötekinin yüzünde çıkıp geldiği dünyadan bir iz, bir ahlaki buyruk vardır: “Öldürmeyeceksin!” Bu buyruk bene varoluşunun anlamını verir. Bu buyruk ötekinin yüzünde, yüzün çıplaklık ve masumiyetinde belirir. Ben bu çıplaklık ve masumiyet karşısında bu buyruğu kabullenmek zorunda kalır. Benin ötekinin yüzünde gördüğü buyruk karşısında kendi bencil dünyasına dönmesi artık mümkün değildir. Sorumluluk, benin ötekinin yüzünde gördüğü “Öldürmeyeceksin!” buyruğuna cevabıdır. Ben istese de istemese de kendini bu sorumluluğu üstlenmiş halde bulur. Benin vazgeçemediği ve devredemediği bu sorumluluk, reddedilemezliğini ötekinin yüzündeki buyrukta taşır. Levinas bu durumu şöyle ifadelendirir: “Öteki yüzünde Tanrı sözünü taşır.” Bu buyruğu taşıyan öteki, dün Yahudiydi. Bugün ise Müslümandır. Ötekinin yüzünün büründüğü somutluk bugün Bedir Dahlan’ın yüzüdür. Bedir’in yüzünde beliren bütün Filistin’dir. Bedir’in yüzündeki sözsüz buyruk “Öldürmeyeceksin.” dir. Ve Holokost’u yaşayan herhangi bir İsrailli’nin yüzünde okunan buyruktan farksızdır. Bu etik buyruk politik gerekliliklere kurban edilemeyecek düzeyde Tanrısal ve aynı zamanda insancadır.

Ben ve öteki tarih boyunca hep farklı görünümlere bürünmüştür. Bir dönemin ötekisi şimdinin beni durumundadır ve yıkıcı bencilliğinin, cellatlığının farkında değildir. Temellerinde var olan sorumluluğu unutmuştur ve bunu yeniden hatırlaması gerekmektedir.

Bu noktada bir soruya cevap verilmelidir: “Öldürmeyeceksin.” buyruğunun sorumluluğunu kim alacaktır? Cevabı Karamazov Kardeşler adlı eserinde Dostoyevski vermiştir: “Hepimiz. Ama en çok ben!” Unutulan bu sorumluluk bugün yeniden hatırlanmalı, Bedir’in yüzündeki söz işitilmeli ve Bedir’in yüzündeki bütün ötekiler için yeniden İbrahimce bir “Buradayım.” demeli. “Yüzündeki sözsüz buyruğu işittim ve senin için buradayım. Senin için sorumluluk almıyorum. O sorumluluk zaten bende ve bunu hatırlıyorum.”