BİR İNANÇ MEŞALESİ
*Şevket Alekberova’dan Füzuli Kantasası eşliğinde okumanız naçizane tavsiyemdir.
Sonra kış gelince karıncalar saklanır toprağın altına
Herkes bir önlem almıştır o hariç
O hep iyiyi güzelliği yaşamış
Özgürlüğe dalıp çıkmış yalnız özgürlüğe
Öbürleri hep gerçekçilik taslamış
Ama o hep gerçeği aramış
Gerçeği aramağa çağırmış
Ve gerçeği yaşamış
Ağustos Böceği Bir Meşaledir / Sezai Karakoç
Canavarlardan bahsetti kızım uzunca bir süre. Susamıştı ve mutfağa yalnız gitmek istemediğini, karanlıkta parlayan canavarların ona zarar verebileceğini anlattı; endişeliydi. Renklerini, boyutlarını, çıkarabilecekleri sesleri uzun uzun tasvir etti. Yüzümde ufak bir tebessüm, en bilgili hâlimle mutfağa yöneldim, peşimde pıtır pıtır ayak sesleri. Suyunu yudumlarken aralarda heyecanla anlatmaya devam ediyordu: “Anne var ya, eğer ışığı açtığımızda karşımıza çıksaydı bununla bacaklarına vururdum sen de kaçardın. Bak böyle böyle…” Elinde havaya savurduğu bez bebeğiyle dünyanın en cesur varlığıydı. Tam olarak o an, aklımda karanlıkta parlayan canavarlar kadar ışıklı bir düşünce belirdi. Eğer mutfağa girdiğimizde, karşımıza gerçekten bir canavar çıksaydı tartışmasız bir şekilde benim korkum kızımın korkusundan daha fazla olacaktı. Zira kızım, canavarlara inanıyordu.
Dizelerini alıntıladığım Karakoç’un Ağustos Böceği Bir Meşaledir şiirinde, şair bizlere yıllarca ağustos böceği karşısında övdüğümüz karıncanın hikayesini tersten okuma yaparak muazzam üslubuyla anlatır. Hayatın materyalist tarafıyla ilgilenen, “Gerçekçilik taslamış” karınca ile özgürlüğe dalıp çıkan ve “gerçeği yaşayan” ağustos böceğini görürüz şiirde. “Gölgede saklanma kurnazlığını reddeden,” hiçbir karşılık beklemeden bizlere yazı tanıtan, korkulardan emin kılınan ağustos böceğini Tanrı’nın meşalesine benzetir ve kış gelince toprağın altına saklanan karıncaya tercih eder.
İnanç insan için verilmiş bir tür imtiyaz hâli. Endişelenmek, korkmak, geleceğe dair kaygılanmak… Bunlar doğamızda olan, halının altına süpüremeyeceğimiz, yok sayamayacağımız duygular. Ancak inanç, tüm bunlar için muhteşem bir ön hazırlık. Tıpkı kızımın canavarlara olan inancı gibi… Bu inanç, onu önce korkuya sonra o korku için önlem almaya, harekete geçmeye, yaşadığı anın farkında olmaya iten bir güç olmuştu. Yolculuğumuzun sarsıntılı alanlarında o sarsıntının gelebileceğini önceden haber veren, kişiyi iyiye de kötüye de hazırlayan, karıncadan örnek aldığımız telaşı dizginleyip; ağustos böceği gibi esen rüzgârı, kavurucu güneşi, çiğ damlasındaki ışıltıyı, vahadaki yeşilliği fark ettiren, “korkularımızdan emin umduklarımıza nail kılan” bir sığınak, inanç. Avucumuza sıcak ve gerçek bir yaşam sunan, hiç sönmeyecek bir meşale, inanç.
“Ateşle dans eder o güneşle dans eder
Çırılçıplak çıkar güneşin karşısına
Belki yaşayamaz güneşi eksik kışta
Fakat ardında unutulmaz bir yaz bırakır”