Popüler Bilim Kitaplarında Gladwell ve Ötesi: Gerçek Bilgi mi, Sadece Hikaye mi?
Başarı, kendini gerçekleştirme, potansiyelini en mükemmel biçimde ortaya koyma, daha iyi alışkanlıklara sahip olma gibi özellikler her insan için hayatında nihai olarak ulaşmayı amaçladığı yegane hedef. Öyle veya böyle, modern şehirli insanın eğitim hayatında, kariyerinde, aile hayatında, hatta uyguladığı hobilerinde bu noktalardaki başarı hep en çok dile getirilen, çocuklara ve gençlere en fazla bilinç kazandırılmak istenen konu. Haliyle, başarıyla ilgili gittiğimiz yolda tökezleme ve zorlanmalarımızda daha fazla motivasyon, harekete geçme ve bir şeyler yapma itkisini kazanmak üzere başvurduğumuz şeylerden biri de kişisel gelişim ve popüler bilim kitapları.
Son yıllarda özellikle popülerlik kazanan, çoğu kısa sürede büyük sonuçlar vaat eden bu kitapların çeşitliliği, yöntemleri, söylemleri de ciddi oranda arttı. Artık sadece kitap yoluyla da değil, sosyal medyada „şu kadar sürede şöyle olun“, „şunu yaparak şunu kazanın“, „şunu uygulayarak kariyerinizde basamakları çifter çifter atlayın“ şeklindeki telkinleriyle belki milyonlarca içerik mevcut.
Ancak kitaplara dönecek olursak, bu konuda da sadece siyah ve beyaz bakış açısı mevcut gibi görünüyor. Bunları küçümseyen, bir faydası olmadığını, hepsinin boş içerikler olduğunu savunan ciddi bir kesim var. Bir de sanırım bunları üreterek ve piyasaya sürerek bundan ciddi kazanç sağlayan bir kesim.
Halbuki bu konu bu kadar keskin hatlara sahip olmak zorunda değil. Her şey gibi bu konuda da arz-talep ilişkisi söz konusu en nihayetinde. Kaldı ki, buna ihtiyacı olan, bunlarla gerçekten gelişim kaydeden insanlar da mutlaka var.
Örnek verecek olursak, son yıllarda bilhassa New York Çok Satanlar listesine birden fazla kitabıyla giren yazarlar üzerinden yürütülen bir tartışma da mevcut. Çoğu aslında yazar veya psikolog gibi alanla ilgisi olmayan, hasbelkader blog yazılarıyla gazetecilik mesleğine başlayan veya o alandan gelen kişilerin bloglarından elde ettikleri başarı sonrası yazılarını kitaplaştırarak bu alana girişiyle başlamış bir hikayeden söz ediyoruz. Bunlardan biri de Malcolm Gladwell. Gladwell, kitaplarındaki akıcı dili, çok iyi hikaye anlatımı ve çarpıcı örneklerle dikkat çeken bir yazar. Fakat Gladwell’in eserleri bilimsel gerçeklere dayalı olmadığı gerekçesiyle çokça eleştiriliyor.
Örneğin Malcolm Gladwell’in “Outliers: Çizginin Dışındakiler” adlı kitabı, başarılı bireylerin hikayelerini anlatarak, başarıya giden yolda kişisel çabanın yanı sıra çevresel faktörlerin, kültürel mirasın ve şansın ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. Gladwell, 10.000 saat kuralı gibi kavramlarla, büyük başarılara ulaşmanın ardında sıkı çalışmanın yanı sıra, doğru zamanlama ve fırsatların da kritik rol oynadığını gösteriyor. Bu o kadar da kötü bir anlatı değil, bilakis telkin ettiği şey emek, çaba ve istikrara dayanıyor ve „sadece iyi şartlara sahip olmak veya sadece çok çabalamak istediğiniz sonucu vermeyebilir“ gibi çok gerçekçi bir mesaj veriyor.
“Outliers” kitabı, bazı eleştirmenler tarafından, örneklerin seçilme biçimi ve bu örneklerin genelleştirilmesi konusunda eleştiriliyor. Eleştirmenler, Gladwell’in, başarıyı belirli istatistiksel analizler ve bilimsel araştırmalar yerine anekdotlarla ve belirli bireylerin öyküleriyle açıklamaya çalıştığını savunuyor. Ayrıca, kitapta sunulan 10.000 saat kuralı gibi kavramların, her durumda geçerli olmadığı ve karmaşık başarı süreçlerini basite indirgediği belirtiliyor. Bu eleştiriler, Gladwell’in anlatımının popüler ve ilgi çekici olmasına rağmen, bilimsel açıdan yeterince sağlam olmadığı görüşünü destekliyor.
Gladwell’in iyi bir hikaye anlatıcısı olduğu kabul edilmekle birlikte, bilimsel geçerliliği olmayan, yalnızca ilgi çekici hikayeler sunduğu eleştirmenler tarafından belirtiliyor. Gladwell’in akademik araştırmaları kendi argümanlarını desteklemek için kullandığını ve bu nedenle eserlerinin bilimsel değer taşımadığının altı çiziliyor. Ayrıca, Gladwell’in popülerliğinin ve tanınmışlığının, gerçek akademik çalışmaların gölgede kalmasına neden olduğunu düşünüyor.
Peki burada şöyle bir soru ortaya çıkıyor: popüler bilim ve kişisel gelişim yazıları ve kitapları bilimsel olmak zorunda mı? Malcolm Gladwell kendisini bir akademisyen olarak tanıtmadığı gibi, yazılarında ve konuşmalarında hikaye anlatıcılığına vurgu yaparak, akademik bir bakış açısıyla değil, popüler ve erişilebilir bir tarzda yazmayı tercih ettiğini belirtiyor. Örneğin, Gladwell, “Hikaye anlatıcısıyım ve hikaye anlatımını zenginleştirmek için akademik araştırmalara bakıyorum” diyerek akademik yöntemleri takip etmediğini ve amacının geniş bir kitleye ulaşmak olduğunu ifade ediyor.
Bu durumda neden daha geniş kitleler bilimsel konulara erişim sağlayamasın sorusu geliyor akla. Daha geniş kitleler, daha genel okuyucu diyebileceğimiz kişiler neden ilgilerini çekebilecek konu ve tartışmalardan haberdar olmasın?
Popüler kültür noktasında da, neden insanlar zaman yönetimi konusunda kendilerini biraz daha yetiştirmek için herhangi bir rehbere başvurmasınlar? Bulunduğu noktadan daha iyi bir noktaya gelmek, kendi potansiyelini iyileştirmek ve ortaya koymak için neden bu kitaplara başvurmasın? Kişisel gelişim kitapları, okuyucuların özgüvenini artırmada, etkili hedef belirlemede ve stres yönetiminde önemli bir rol oynayabilir. Örneğin, birçok kişi bu kitaplar sayesinde stresle baş etmeyi, kendini ve yaralarını iyileştirmeyi, daha organize olmayı ve daha iyi iletişim kurmayı öğrenmiştir. Herhangi bir şeyin akademik olmaması onu değersiz yapmayacağı gibi, faydasız olacağı anlamına da gelmemeli.
Her alanda rekabetin inanılmaz boyutlara ulaştığı, insanların sadece eğitimlerini tamamlayarak ve mesleklerini yaparak herhangi bir fark ortaya koyamadığı bir dünyada elbette popüler kültür ve bilim kitapları da kendine göre alıcısını buluyor. Sadece alıp okumanın fayda sağlamayacağı, kişinin şahsi öz disiplinini getirdiği noktada gelişim kaydedebileceği zaten açık. Market kasasında sırada beklerken göz ucuyla fark edip ani bir kararla alışveriş bandına bu kitaplardan birini koymak tek başına bize yardım etmez elbette. Ancak popüler bilimi tembel yazarların tembel okurlara yönelik yazdığı temelinde faydasız kitaplar olarak görmek de biraz dar bir bakış açısı olur. Bu kitaplara evrensel sorunlara evrensel bir cevap ve çözüm olarak bakmak ve fazla anlam yüklemek yerine, daha geniş bir kitlenin bu sorunlardan haberdar olmasına veya kendi ihtiyaçlarına yönelik çözüm bulmada yüzeysel bile olsa bir fikir veren kitaplar olarak bakmak daha yerinde olur.
Bu tür kitapların motivasyon kaynağı olmasının yanı sıra, pratik tavsiyeler ve gerçek hayat örnekleri sunması zaten başlı başına onları cazip kılan kaynaklar. Bu, okuyucuların sadece motive olmalarını değil, aynı zamanda uygulamaya yönelik adımlar atmaları için de yardımcı olabilir. Akademik herhangi bir kitap, eğer o alanda çalışmıyorsanız, çok az insanın dikkatini çeker ve kendini okutur. Bilimsel temellere dayanan kişisel gelişim kitapları, okuyuculara daha güvenilir ve etkili bilgiler sunabilir. Bu kitaplar, psikoloji ve nörobilim gibi alanlarda yapılan araştırmalardan faydalanarak, okurların daha sağlıklı ve verimli bir yaşam sürmelerine yardımcı olabilir.
Diğer yandan bu kitapların bir kısmına bakınca şu noktayı eleştirmek daha hakkaniyetli ve yerinde olur: bir blog yazısı olabilecek ve 300-500 kelimede özetlenebilecek konuları 400 sayfalık bir kitap haline getirip, ilgi çekici bir kapak ve ciddi paralar harcanan pazarlama ile olduğundan daha fazlaymış gibi göstermek de içeriği daha faydalı veya değerli yapmıyor. Akademik bir anlam yüklemeksizin, iyi bir seçimle çok faydalı ve iyi bilgiler içeren popüler bilim ve kültür kitapları bulmak mümkün. Ancak bu tür kitaplar, hayatındaki ve dünyadaki sorunları bir kitabı okuyarak çözmeyi umanlar için ciddi bir hayal kırıklığı olacaktır. Her ne kadar içi boş kişisel gelişim kitapları bulunsa da, çok iyi yazılmış ve faydalı olanlar da mevcut; burada belirleyici ve önemli olan bilinçli bir şekilde kaliteli içerikleri seçmek olacaktır.